6 Mayıs 2009 Çarşamba

murat darga meslek

TÜRKLÜK
Kendine ordu seçmiş seni yaradan,
Türk adını vermiş ırkına.
Değilsin herkes gibi sıradan,
Var artık bu asil kanın farkına.
Murat DARGA

SEHER
Sen Türk’sün dedi

Doktor kılığındaki

Çinli kasap.

Sana çocuğun ikincisi yasak!

Sonra sokup o iğrenç ellerini,

Kadının bacak arasına

Bir gömü bulmuş gibi mutlu,

Bir elma koparır gibi rahat,

Söküp aldı,

Henüz doğmamış kardeşini Seher’in.

Belki de son defa görebilmek için vatanı,

Ayaklarının ucundan ta kapıya kadar,

Süzülürken zavallı kızın,annesinin kanı,

Bildi o vakit Seher,

Ne demekmiş,nasıl bir şeymiş,

Halkların kardeşliği.
murat darga

TÜRKLÜK
Yaratan bağışlar insana,

Soyunu kul kendi seçemez.

Bir hazinedir Türklük,

Ona kimse paha biçemez.

Yoksulluğuma gülen soysuzların,

Ahmaklığına şaşıyorum.

Ben bütün servetimi,

Damarlarımda taşıyorum.

Murat DARGA


murat darga tükçü şairlerdendir



murat darga

MURAT DARGA
TÜRKÇÜ ŞAİR RESSAM MURAT DARGA İLE SÖYLEŞİ 30-10-2008

Suzan Cavlum:-Türkçülük neden?

MURAT DARGA:- Benim Türkçü fikri benimsemem gayet doğaldır.
Her birey ait olduğu topluluğa sevgi ile bağlanacaktır.
Bu sorunuzun cevabını büyük önderimizin söyledikleri veriyor bence.
"Etimin kemiğimin babası Ali Rıza Bey,fikrimin babası Ziya Gökalp'tir."
Mustafa Kemal ATATÜRK
Ziya Gökalp kimdir Türkçülüğün Esaslarını yazan fikir adamıdır.
Ben Atatürk’ten iyi bilecek değilim o Türk milletine hangi fikrin takipçisi olacağını göstermiş zaten.

Cavlum:-Bize öz geçmişinizden bahsedermisiniz?
Çocukluğunuzun bir köşkte geçtiğini biliyoruz.Dedeniz doktor Ahmet Sait'in babası Mehmet Emin Bey Sultan Abulhamid’in Baş Mabeyincisi imiş
anlatacak çok şeyiniz vardır sizin.

MURAT DARGA:-Elbette anlatırım fakat saatler sürer bu söyleşi.
Efendim,ailemiz aslen Karakalpak Türklerinden olup bugün ki Özbekistan sınırları içindeki Hiva hanlığında ikamet etmekte imiş.Büyük dedelerimizden Ahmet Darga ki Darga bir rütbedir prens yüksek rütbeli bürokrat yönetici anlamında kullanıldığı sözlüklerde yazıyor.
Resim:Mabeyinci Emin beyin babası Darugazade Abdurrahim efendi Fausto Zonaro'nun yaptığı portresi .Tablo maalesef babam tarafından satılmıştır.
Benim bildiğim şöyle Darga sınır karakolu veya daha doğrusu kalesinin komutanı Hanlık sınırları içerisinden geçen kervanlara yol boyunca buradan verilen süvariler koruma görevi yapıyor bunun karşılığı ve kervanın yükünün değerinin vergisi ile beraber refakat ücreti de alınıp Hiva Hanı'na teslim ediliyor.
Büyük dedem Han sarayına her ay gider toplanan bedeli hanın görevlisine teslim edermiş.Hanın kızlarından birine gönül vermiş,kızda dedeme gönüllü imiş.Evet kızı istemeye gitmişler Han biraz sinirlice olup “Hanlar kızı Hanlar oğluna sana ne gerektir Darga “diyerek kızmış.
Bu olay üzerine aşıklar anlaşarak kaçmışlar tabii kale içerisindeki bütün bizim aile ki hayli kalabalıkmış o zamanlar.
Hanın hışmına uğramamak için Hazar'ı teknelerle geçip eski adı Nohu olan bugünkü Azerbaycan’daki Şeki şehrine yerleşmişler.
O dedemin hatırasına hürmeten soyadı kanunu çıktığında ailemiz Darga soyadını almış.

Resim:Mabeyinci başı Emin beyin Kardeşi Hasan Paşanın kızı Ulviye Hanımın eşi Korgeneral Nuri Berköz solda 29 Ekim 1933 Cumhuriyet Bayramı’nın 10’ncu yıl törenleri için gelen Sovyet General Kliment Voroşilov'un konuşmalarını Rusçadan tercüme ederken Atatürk ile.
Dedem Ahmet Sait Darga ise doktor ve kendisi Atatürk’ün Doktorlarından Baş Hekim rahmetli Akil Muhtarın asistanlığını yapmıştır.Akil muhtar ile beraber Tıp ile alakalı yayınladıkları kitapları vardır.Dedemin adına bağışladığımız arsa üzerindeki Doktor Ahmet Sait Darga İlk Öğretim Okulu acıbademde öğretim vermektedir.

Dedemin babası Mehmet beye gelince Emin adını Cennet mekan İkinci Sultan Abdulhamit Han Hazretleri vermiş ve onu Baş Mabeyinciliğe kadar yükseltmiştir.Büyük dedem Emin bey 30 yıl mabeyinci olarak sarayda görev yapmıştır.
Resim:Mabeyinci Mehmet Emin Beyin Kartviziti

Resim:II Abdülhamid Çeşmesi açılış töreni ,yıl 1911 en sağda büyük dedem M.Emin Bey.
Kendisinin çok sayıda yazdığı kitap vardır.Şair ve Hayalleri,Hayvanlar Alemi,İnsanlar Alemi,Dersaadet’ten Asya-i Vustaya Seyahat,Jules Verne'den Türkçe’ye tercümeler.

Resim:Musavver Tarif-i Hayvanat M.Emin Beyin yazdığı 71 sayfa 1310 tarihli kitabı.

Resim:Tarif-i Ümem istanbul Matbaası 1308 tarihli yazmış olduğu insan toplulukları hakkında kitabı.
Bence en önemlisi Orta Asya'ya yaptığı seyahati anlatan eseridir.Bu kitap günümüz Türkçesine çevrilerek yayımlandı.

Seyahatname Halam tarafından hazırlanmış Türkçe ayrıntılı ilaveli baskısı.
Resim:M.Emin Beyin Fransızca ve Farsça Şiir kitabı 1911 ve1912 yıllarında iki defa basılmıştır.

Resim:Halam Prof. Dr.Ayşe Muhibbe Darga ve dedem Ahmet Sait Darga.
Kitabın geniş açıklama ve ilavelerle yayımlanmasını sağlayan değerli bilim insanı Halacığım Arkeolog,Hititolog Prof. Dr. A.Muhibbe Darga'ya Türk Milleti
adına teşekkür ederim.Türk Tarihiyle ilgili bilinmeyen olayları gün ışığına çıkardı.
Bu arada Abdulhamid Han Hazretlerine hayran olduğumu da söylemeden ve bu mübarek insanı Rahmetle anmadan geçemeyeceğim.
Resim:Emeklilik yıllarında Mabeyinci Emin bey ve torunu Ayşe Muhibbe Darga.
Daha da anlatacağım fakat süremiz yetmeyecek sanırım.

Resim:Mabeyinci Mehmet Emin Beyin Kardeşi Hasan Behçet Paşa sağdan ikinci Dedem Ahmet Sait Bey.
Cavlum:-Evet efendim hayli uzun süreceğe benzer biraz da kendinizden bahsedelim çocukluğunuz?

MURAT DARGA:-1960 yılında İstanbul Kadıköy Acıbadem de doğmuşum.Çocukluğum o zamanlar on dönüm bir bahçe içindeki köşkümüzde geçti.O bahçe ki içinde koca,koca çam ağaçları,çınarlar,meyve ağaçları,renk renk çiçekler,cıvıl,cıvıl kuşlar,bir çocuk için mükemmel bir oyun ortamı idi.Gel gör ki o renk cümbüşüne karşın benim hayatım annemle babamın ayrılmasıyla başlayan kara günlerle doluydu.
Resim:Acıbademdeki köşkümüz Emin bey köşkü.
İlk okulu Yeldeğirmeni Gazi Mustafa Kemal Paşa okulunda okudum.
Şair Fahrünisa Elmalı öğretmen vardı benim sınıf öğretmenim değildi fakat
ilkokullar için yardımcı dergilerde şiirleri yayınlanırdı.
Şiirle ilk Fahrünisa hanımın yazdıkları sayesinde tanıştım diyebilirim.

Resim:Dedem Doktor Ahmet Sait Darga Kucağındaki ben ayakta duran ağabeyim Emin Acıbademdeki Köşkümüzün bahçesinde.

Resim:Dedem Sait Darga viyolonsel çalarken.
Cavlum:-Şaşırdım niye nefret ettiniz?

MURAT DARGA:-Nasıl etmeyeyim Türk’üz disiplinli milletiz fakat bir o kadar da özgürlüğümüze düşkünüz.
Ağaçların çiçeklerin çimenlerin arasından toz toprak bir okul bahçesine geliyorsunuz yeşil bir şey yok.Bütün çiçekler ağaçlar müdüriyet bölümündeki giriş kapısının orada.Okulun o kısmına girmek istesek hademe elinde bir değnek bizi kovalardı.
Yüksek duvarlar,duvarların üzerinde parmaklıklar bahçe kapısının üzerinde koca bir kilit dışarısı yasak.Okul sanki bir hapishane bizde mahkumlar teneffüslerde hasretle dışarıya bakıyoruz.
Zil çalıyor doğru sınıflara,tahta sıralara otur bir saat kaba etlerimiz ağrıyor bırakın da altımıza bir yastık getirelim o da yasak.Nasıl nefret etmem.
Tuvaletin gelir yasak izin almaya korkarsın çok sıkışırsan mecbur parmak kaldıracaksın izin alacaksın bin azar işiterek.
Çocuk psikolojisinden anlayan yok çocuğun ruh hali kimin umurunda.
İçi tıka basa kitap dolu ağır çantalar çocuğa hamallık yaptırmak böyle eğitim mi olur.Okul kantininden alış veriş edeceksin dışarıdan simit alsan elinden alır kulağını çeker sonrada simidi afiyetle yerler.Sen benim simidimi nasıl alırsın ve nasıl yersin.Benim paramla alınmış kendime aldım sen gasp ediyorsun.Böyle mi örnek oluyorsun çocuğa böyle mi yetiştiriyorsun bizleri?
Anlatmakla bitmez sabahın köründe kalk giyin uykunu alamadan kar kış yağmur demeden düş yollara.
Sabahları annem uyanmasın uyuya kalsın da okula gitmeyeyim diye dua ederdim rahmetli anneciğimde hep vaktinde uyanırdı.
Resim:Babam Mehmet Abdurrahim ve ben.
Neyse ilk günlerdeki hevesim geçti köşkün bahçesini özlüyordum okul bana bir hapishane gibi geliyordu.

Kötü örnek olacak fakat yalan söylemeyi hiç sevmem açıkça birinci sınıftan itibaren okuldan nefret ettim.
Kar o zamanlar çok yağardı.Yollar kapanmış geç kalırsın,gel bakalım geç kara tahtanın önüne tek ayağının üzerinde dur.Sınıfa seni teşhir ediyorlar utanç duyulacak bir şey yapmış bir hırsız bir suçlu gibi.Nasıl nefret etmem
Türk çocuğunu baskı altında tutamazsın tutarsan da okuldan nefret ettirirsin.
Ve en kötüsü ev ödevleri.Bırak ta yemeğimi yedikten sonra bahçeye çıkayım biraz dinlenmek yok. İki saat ödev mecbursun.
Okulda öğretemiyorsan ben evde kendi başıma nasıl öğreneyim evde büyüklerim yardımcı olacaksa eh o zaman niye okula gideyim.
Bir de eti senin kemiği benim lafı efendim öğretmenin vurduğu yerde gül bitermiş laflara bakın.Söyleyenler sadist yaratılışlı utanmazlar.Neyse orta okula Özel Marmara Kolejine gittim Babam rahmetli okul aidatını ödeyemeyince okuldan tasdiknamemi aldım tabii güle oynaya yaşasın özgürlük.
Oysa orta okulu epey sevmiştim Türkçe öğretmenim Seval Şanlı Hanım ve bir müddet İngilizce derslerimize giren Şadi Usal bey mükemmel değil ikisi de mükemmelin ötesinde insanlardı.İşte onlar örnek öğretmenler eli öpülecek saygı duyulacak Atatürk’ün emanetinin bekçisi gençliğin eğitmenleri.O aziz insanları her zaman saygı ile anarım sonsuz saygı ile.
Resim:Babaannem Sabiha Darga Piyano çalarken.
Cavlum:-Sonra okumadınız mı?

MURAT DARGA:-Babaannemin teşviki ile Yeldeğirmeni Kemal Atatürk Lisesine okulu dışardan bitirme imtihanlarına gittim.
Orada Komünist öğretmenler tarafından mimlenerek dışarıdan gelen militanların saldırısına uğradım.Suçum imtihan esnasında masalarının üzerine Politika,Aydınlık gibi gazeteleri koyanlara öğretmenlerin yardım ettiğini görmek ve buna karşılık bir daha ki imtihan gününde masanın üzerine Hergün gazetesini koymak bir de resim imtihanında göçük altında Şehit olan Ülkücü maden işçilerinin sarkık bıyıklı resmini çizmekti.
Okul hademesi iyi bir adamcağızdı ki bana yardım ederek okulun arka duvarına tırmanıp firar etmemi sağladı.
İmtihanları bıraktım,zaten okumaya hevesim de yoktu bu olay bahanem oldu.Böylece tahsil hayatım yarım kaldı.Kendi kendimi eğittim kitaplar bana öğretmenlik etti azarlamayan bağırıp çağırmayan öğretmenlerimdi onlar.
Resim:Askerlik hatırası Tanrımıza hamd olsun .
Askerliğimi 1980 Yılında acemi birliği Sivas Çavuş Talimgahı usta birliği Elazığ Kolordu Karargahında yaptım.

Resim:Annem Mesude Hanım Acıbadem'de Köşkte.
Cavlum:-Hangi kitaplar sizi etkiledi daha doğrusu hangi yazarlar ?
MURAT DARGA:-En başta büyük dedemin seyahatnamesi,okuduğum değilde seyahatnameden büyüklerimin anlattıkları.Sonra Ziya Gökalp ve Nihal Atsız'ın bütün eserleri.Bir de Peyami Safa değeri bilinmemiş dev bir Türk yazarı.
Tabii bu arada Nutuk fakat Atatürk'ün her söylediği veciz söz onun bir cümlesi anlayana,anlayabilene bir kitaptan çok daha fazla şey anlatıyor.Yazar deyince hem ressam hem yazar rahmetli Sezgin Burak unutulmaz.Onun çizgi romanı Tarkan ilk defa Hürriyet gazetesinde siyah beyaz yayımlanmaya başlamıştı çok kişiye bozkurt sevgisini aşılamış bir eserdir.Sonra renkli dergi olarak çıktı.Çocuktuk ve Tommiks’lerin Teksas’ların arasından sıyrılıp gelen bizden bir kahramanla karşılaşıyorduk.Heyecan verici bir olaydı.Başlı başına araştırma konusu olacak bir olay.Sonra yine dev bir sanatçı Suat Yalaz’ın Karaoğlan çizgi romanı bizi Orta Asya’ya alıp götürmüştü adeta.
Artık kitap alacak param olmadığından edebiyat gündemini on yıl geriden izliyorum.Sahaflardan eski kitapları ucuza alarak okumak tek çare.

Cavlum:-Eserlerinizi meydana getirirken nelerden ilham alırsınız?

MURAT DARGA:-
Ben eserlerimi oluştururken ilhamımı ne batıdan ne doğudan alırım.
Benim sanatımın kaynağı Türklüğün ana vatanı Orta Asya'dır.
Elbette farklı motiflerde yer alacaktır resimlerimde,heykellerimde ve şiirlerimde.Tabii fark deyince yanlış anlaşılmasın mesela Amerika yerlileri,
mesela Maya,Aztek,İnka medeniyetlerinin kullandığı motifler.
Bunlar da zaten bazı yerlerde eski Türk motiflerinden tamamen farksız.
Amerika yerlilerinin Türk soylu olduğunu artık neredeyse dünya biliyor biz bu konuya eğilmiyoruz.Ben buna önem veriyor ve sanatımın içinde değerlendiriyorum.Atatürk bu konuyla ne kadar ilgili imiş bilseniz.Niye şimdiki hükümetler Amerika’ya bu konuyu araştırmak için bilim insanlarımızı yollamaz,bu kültür bakanlığının görevi değimlidir?Türk kültürünün yeni kıtadaki izlerini sürmek.
Doğa üstü dediğimiz aslında her insanda olan zamanla unutulan yetenekler de bazen sanatıma etkili oluyor.Karşılaştığım çok sayıda ilginç olaydan birini anlatayım.Bozkurt resmi yapmak için zemini boyamış kuruması için bırakmıştım.Kuruduğu zaman baktım ki tuval üzerinde elinde bir mızrak tutan diğer elinde kılıç bir savaşçı silueti.Görenler de şaşırdılar ve o resim Kürşad ata'nın yaptığım ilk büyük boy tablosu oldu.

Resim:Bahis konusu Kürşad Ata tablom. Ben sağdan ikinci.
Neyse konumuzun dışına çıkıyorum ister istemez.
Şiirlerime gelince aşksa Türklük aşkı,vatan aşkı dünyalık geçici duygular değil Ahrete de ruhumuzla beraber götürebileceğimiz aşk bence bunlarda saklı.Kırım Türkü'nün vatan hasreti,Osman Batur'un şahadeti,Boraltan köprüsündeki utanç tablosu,(Esat Kabaklı bey bu şiirimi besteleyip okumuştur)Bozkurt, Türk Dünyası Bunca yazacak varken şiirimde ne dünyalık aşka ne çiçeklere ne yıldızlara ne güle ne de bülbüle sıra geliyor.
Gerçi;Sevene kuzgun,görünür bülbül.Sevmeyenin gözünde hep dikendir gül.diye bir şiirimde var.Bu şiirde sol görüşlü bir kıza yazdığım şiirdir vakti zamanında.Aşk yoktur bu şiirde siyaset vardır kuzgun soldur,gül benim ülkümdür,onun için yazmıştım.

Cavlum:Çok güzel bir şiir.İlginç konular,keşke daha uzun bir söyleşi olabilseydi.Sanat ve Sanatçı nasıl olmalı sizce?

MURAT DARGA:-Sağ olun. Türkçü sanatçı Türkçülüğünü sanatı aracılığıyla ifade edendir.
Eser sanatçının ruh halini yansıtmalı olabildiğince özgün ve özgür olmalı.
Sanatçı sanatını uygularken belli kalıplara uymak zorunda değildir.Sanatçının kendini özgürce ifade edebilmesi için,içinden geldiğince
çalışabilmesi,beğenilir mi,beğenilmez mi kaygısını duymaması şarttır.Bu tür kaygılarla yapılan eserler bence ısmarlama eserlerdir,sanatsal değerleri yoktur.
Dış kaynaklı bir akım olmasına rağmen dada tarzı özgür sanat açısından desteklediğim bir tarzdır.
Türk sanatta da bağımsız olmalı maddi kaygıların esaretine düşmemeli.

Resim:Boraltan Köprüsü Güftesi.
Cavlum:Türkçü sanatçının günümüzde yeri neresidir.

MURAT DARGA:-Sanatçısına değer vermeyen fikir hareketleri güdük kalır.
İdeolojiyi topluma benimsetenler sanatçılardır.Türkçü sanatçılar arasında
iyi yerde olanlar var mı bilmem,maalesef ben pek iyi bir yerde olduğumu söyleyemeyeceğim.

Resim:Orta Doğu Gazetesi Röportajlarımdan 1994 Yılı.
Cavlum:-Sanatınızdan kazanç sağlayabiliyor musunuz?
MURAT DARGA:-Kazanç bir yana resim ve heykel açısından bakarsak cebimden sarf ediyorum,şiir zaten maddiyat gerektirmiyor.Maddiyat ta getirmiyor.Sanatçı sanatından ekmeğini kazanabilmeli başka bir işte çalışıp sanat yapılamaz.Yapılsa da verim sağlanamaz maalesef bunu anlayamıyoruz.
Sanatçıya hela temizliğinde çalışmayı önerecek kadar sanatçının ruh halinden habersiz ve sanatın değerinden anlamaz kültür fukarası kişilerden sanata saygı beklemek beyhude bir bekleyiş olacaktır.Sanatçısını kimi zaman bir ekmek parası dahi bulamayacak hale düşürenler utansın.
Önce sanatçıyı tabiri yerindeyse öldürüp ardından timsah gözyaşları döken,
sonra sanatçının eserlerinden övgüyle bahsedenler şu işi sanatçı hayattayken yapsalar,sanatçı daha iyi imkanlarla çalışabilse,ne iyi olurdu.Belki bir gün....
Cavlum:-Şiirinizde hedefiniz nedir?
MURAT DARGA:-Şiirimde hedefim Turan.O kutlu güne erdiğimizde belki
şiir yazmayı bırakırım.O gün sevinçten ölebilirimde kim bilir?
Esir Türklere istiklal diye yazdığım,lanet düşmana karşı okunacak o efsunlu duanın adıdır.Benim şiirim İskeçeden Urumçiye kadar eli kolu bağlı Irkımın feryadıdır.Şiir Türk için yazılmalıdır.
Evet şiirim Türk için ve ömrümün sonuna kadar gücüm yettiğince elimden geldiğince yazmaya devam edeceğim.Yani hedef aslında Kızıl Elma bugün
Kızıl Elmamız Turan yarın Turanı kurduğumuzda başka bir hedefimiz olacaktır.Türkün Kızıl Elması yaklaştıkça uzaklaşan bir ülküdür bu bizi büyük yapan gelişmemizi sağlayan kutlu bir gayedir.
Benim fikirlerime gülen bazı kuş beyinliler olsa da burada şunu söylemek isterim ki bir gün torunlarımız uzayın fethine çıkacaklar ve onların Kızıl Elması yeni gezegenler olacak,oralara Türkün adaletini taşıyacaklar.Elbette Tanrı Türkü bu küçük dünyaya sığmayacak kadar büyük yaratmıştır.
Cavlum:-Sizin Türkçü bir dergi çıkardığınızı duymuştum anlatırmısınız.
MURAT DARGA:-Türkçü dergi değil sadece ücretsiz Türkçü broşürler.
İlk önce Birge adlı Türkçü bir broşür hazırladım.Bu Türkçü dergi çıkarma girişimlerimin maddi imkansızlıklar sonucu gerçekleşememesinin eseri oldu.
Resim:Acıbadem Köşkte resim çizimlerimi yaparken çalışma odamda.
Mademki Türkçü bir dergi çıkaramıyorum Türkçü broşür çıkarayım dedim.
İlk sayısı 1990 yılında ve fotokopiyle basılan sadece beş yüz kadar Türkçü broşürü ücretsiz dağıttım.
Tabii acemice bir dergiydi dergi değil de iki sayfa bir broşür ve o beş yüz fotokopinin maliyeti bile beni maddi açıdan yıprattı fakat aldığım manevi haz milyonlarla ölçülemez.Sonra sanırım 1993 yılında Ülküm Turan adlı iki sayı broşür çıkardım fotokopi ile biner adet.
İşte sonrada yine kendi imkanlarımla 1998 yılında Kahraman Irkıma Şiirler adlı Türkçü şiir kitabımı yayımladım.
Sanatçının elinden tutan olmazsa böyle bölük pörçük çalışmalar çıkar bir verimde alınamaz ben hiç değilse de en azından bir şey yapmaya çalıştım arkası gelmedi olsun ne yapalım elden gelen bu kadarmış.

Resim:Murat Darganın Kahraman Irkıma Şiirler kitabı.
Cavlum:-Türkiye ile ilgili özlemleriniz?
MURAT DARGA:-Bu soruyu sorduğunuz için teşekkür ederim.Kimse sanatçıya bu tür soru sormuyor.1994 yılında Ortadoğu gazetesinde benimle yapılan bir söyleşide bu konu yarım kalmıştı.Elbette benim de Türkiye’miz ile ilgili özlemlerim ve kısmet olursa başka bir söyleşide açıklayacağım dev projelerim var.
Gelelim sorunuza,Marmara’yı da hesaba katarsak dört tarafımız denizlerle çevrili diyebiliriz.Ne acıdır ki bir uçak gemisine sahip değiliz.Böyle bir uçak gemisine nasıl özlem duyulmaz.
Kendi uçağımızı yüzde yüz yerli olarak üretebilecek miyiz?
Uzay çalışmalarında neredeyiz,neden bizde uzaya çıkamıyoruz?
Neden nükleer sığınaklar konusuna önem vermiyoruz.Metrolar,yeraltı geçitleri nükleer sığınak olarak da kullanılabilecek şekilde mi inşa ediliyor.İnsanları sokakta yatmaktan kurtaracak iki metrekare olsun konut odacıklar yapamayacak kadar güçsüz müyüz.Hiç bir iktidar bu konuya eğilmedi oysa belediyeler hayvan barınakları yapmak için bir zamanlar yarış halindeydiler.İnsanların sokak köpekleri kadar değeri yok mu.Bence utanılacak bir durum sokaklarda sabahlayan kimsesizleri gördükçe yüreğim sızlıyor.Oğuz han’ın Atilla’nın Alparslan’ın Fatih’in torunlarına bu yakışıyor mu?Üç buçuk sene depremden yarı çökmüş bir ahırda yaşam mücadelesi vermiş bir kişi olarak konuya herkesten daha duyarlıyım ve çok,çok üzülüyorum.
Lise puanlarına bakılarak gençlerimize sınavsız üniversiteye giriş hakkı ne zaman verilecek?Ne zaman nüfusumuz yüz milyonun üzerine çıkacak?Ne zaman Türk birliğini kurmak için çalışmalara başlayacağız?
Biraz karışık oldu fakat o kadar çok özlemim var ki hangisini saysam…
Cavlum:-Dünyanın gidişatı hakkında düşündükleriniz.
MURAT DARGA:-Kıyamet geliyor,habercisi,alameti büyüyen palazlanan çin.Acaba Cehennem dünyamı diye düşünüyorum çoğu kez.Dünya korkunç bir yer,insan acımasız bir yaratık ve bencil.
İnsanoğlu kadar korkunç bir yaratık varmıdır.Hangi hayvan bir diğerine işkence eder,işkence için alet kullanır,işkence için aletler geliştirir.Dünya üzerinde insandan daha korkunç daha zalim bir yaratık yoktur bence.Adem peygamberin Tanrının yasağına karşı gelmesi habil kabil olayı daha ilk insandan başlamış ve kötülük katlanarak,büyüyerek bu güne gelmiş.
Mahlukatın en şereflisi insan da Doğu Türkistan’da Türklerin başlarına taşlarla demir çubuklarla vura,vura sokak ortasında şehit eden Çinli caniler nedir insan mı,bunlar mahlukatın en şerefsizi en aşağısı değimlidir.Çin işkencesi meşhur bir deyimdir,dünyanın her tarafında bilindik bir sözdür.İnsan yaratılanların en mükemmeliyse İşkence üzerine uzmanlaşmış bu yaratıklara nasıl insan deriz.Bu zalimler usul,usul güçlenirken artık her şey ortada günümüzün moda deyimiyle süper güç ve aynı zamanda tüm insanlığın başına gelmiş süper bela çin.Bu acımasız rejime karşı dünya tek yumruk olmalı.Ne yazık ki insanların gözlerini para hırsı kör etmiş oysa bu gidişle ne paraları kalacak ne kendileri maalesef çin adlı büyük tehlikeyi fark edemiyorlar.Rusyanın baskı altında tuttuğu Türk topluluklarına bağımsızlık vermesi ve demokrasiye tam anlamıyla dönmesi koşuluyla Natoya alınması,Hindistan’a gereken ilgi ve yardımın yapılması,Türk birliğinin bir an önce kurulması ve sessizce küçük çin olmaya başlayan İran adlı belanın da hakkından gelinmesi insanlığın ortak ülküsü olmalıdır.
Yoksa on beş yıl sonra bizleri ben o kadar yaşayacağımı sanmıyorum yani sizleri korkunç günler bekliyor maalesef.

Cavlum:-Şu anda ne ile meşgulsünüz?Yeni eser çalışmanız var mı?
MURAT DARGA:-Maalesef şu anda yeni bir eser meydana getirecek vaziyette değilim.Ekonomik imkansızlıklar içerisinde bu mümkün değil.
Düşünün ki elli yaşına gelmiş sigortası olmayan,emekliliği olmayan başını sokacak evi olmayan insan nasıl sanatla uğraşsın.
Dediğim gibi sanatçı ekmeğini sanatından kazanabilmeli başka bir işte çalışarak sanata vakit ayrılamaz o sanat değildir bence.Sanatçı zamanının tümünü sanata ayırabilmeli eseriyle kesintisiz bütünleşebilmeli.
Sağ olsun halamın oğlu Emir ağabeyin acıbademdeki resim atölyesinde kalıyorum.Bu nereye kadar sürecek,kiraya çıkmak imkansız.
Halacığım Prof. Dr. Muhibbe Darga olmasa ne yapacağım,sokakta kalacağım.

Resim: Halam Muhibbe Darga ile karşılıklı sohbet.
Sanatçının haline bakın içler acısı bir manzara..Sanatçısına sahip çıkacak ona sponsor olacak bir hami yok mu?Yaptığım bir resmi,bir heykeli satın alarak Türk sanatına Ve Türk sanatçısına sahip çıkacak biri yok mu?Yok mu böyle bir babayiğit.Şiirlerime gelince dilden dile dolaşıyor fakat bu Murat Darga kimdir nerededir ne yer ne içer bilen yok.Şu adamın kitabını basalım diyen de yok bana telif hakkı ödemek güç geliyor onlara oysa saçma sapan kitapların yazarlarına pek ala yüksek ücretler ödüyorlar
Hamiyet sever sanatsever birine daha rastlamadım bu da benim şanssızlığım belki de.Sanatımla bir başıma kalmışım,bilinmemek üzücü daha üzücü olanı bir yığın şarlatanın sanatçı diye tanıtılıp baş tacı edilmesi medyada bunlara çokca rastlarsınız.
Resim:Acıbadem Köşkümüzün Bahçesinde Acıbadem Ülkü Ocakları için yaptığım Fetih tablosu.
Düşenin dostu olmuyormuş.Gençlikte ne kazanıp biriktirebildiysen en iyi dost,arkadaş o birikimlerin gerisi yalan.
Sadece sözlüklerde kalmış dostluğun arkadaşlığın vefanın anlamı. Gerçek hayatta olmuyormuş meğer ahde vefa.
VEFA SADECE BİR SEMT ADI DEĞİLDİR.VEFA BEDELİ PARAYLA KIYASLANAMAYACAK KADAR DEĞERLİ BİR BORÇ SENEDİDİR,ONU VADESİ GELDİĞİNDE GERÇEK DOSTLAR ÖDER... M.Darga
Merhamet derseniz onu da Yalova’da ahırda yaşam mücadelesi verdiğim yıllarda çöplerden hurda toplayan çingene kadınlardan gördüm.Kadın merhamette her zaman erkekten daha üstün.Bana ekmek su taşıyan o insanları her zaman hatırlarım arkadaşlar dostlar yokken onlar yanımdaydılar.Allah onlardan razı olsun.
En yakın bildiği sevdiklerinden akla gelmeyecek darbeler almak ne büyük acıdır insan için bilseniz. Etrafımda bir sevgi halkası var sanırdım.Yazık ki burutus'ların çevrelediği bir çemberin içindeymişim.
Şu zavallı adam yaşarsa,kim bilir daha ne çok burutusle karşılaşacak.
Oysa ben hep Yunus’ça yaşadım hiç Sezar olmadım.....
Resim:Büyük dedem Mabeyinci Emin Beyin Kabrinda Karacahmet.
Suzan Cavlum:-Söyleşimizin sonuna geldik bize bir şiirinizi okur musunuz?
MURAT DARGA:-Severek kendimi anlatan şiirim.

Şiir yazarım ben.
Çekip çıkarır şiirim,
Gömülü acıları yüreklerden,
Taşır gerçeğin orta yerine.
Ölümün,
Karanlık ve korkunç
Dehlizlerinde dolaşır,
Mısralarım uğramamıştır
Şehrin ışıltılı caddelerine.
Benim şiirim,
Rakı kokmaz,
Bodrum akşamlarından
Dem vurmaz.
Gecelik aşklardan şehvetli
Hayaller de kurmaz.
Sevgilinin pembe dudağı
Değil,
Benim şiirim
Ölü ağızların dilidir.
Unutulmasın diye
Vatan olduğu,
Kurumuş kan kalemimden,
Şıpır,şıpır damlar
Hoplayıp zıpladığınız
Toprağın üzerine.
Sevilmez elbet,
Sevilmez benim gibi adamlar.
Kim sever şairin böylesini?
Oysa;
Cömerttir tarih baba
Kapısını çalana
Mazinin sandığından
Verir ha verir,
Binlerce kahraman
Dolu,hazinesini.

Cavlum:-Size bu güzel şiir ve söyleşi için çok teşekkür ederim.MURAT DARGA:-Asıl ben size teşekkür ederim bu unutulmuş adamı hatırladığınız ve hatırlattığınız için sağ olun.
Murat Darga ile bu ropörtaj Suzan Çavlum tarafından 30.10.2008 tarihinde acıbadem’de yapılmıştır.


GELSİN DİKTATÖR (Güney Azerbaycan için)

Gelsin;
Kelepçesi,zinciri,
Köle kırbacı,
Katil silahı,
Ve
Kanlı elleriyle.
Gelsin;
Şişine,şişine,
Kabara,kabara,
Gülerek.
Gelsin;
Savcıları,hakimleri,
Can alıcı,
Cellatlarıyla.
Gelsin;
Darağaçlarının,
Yağlı urganları.
Zindan parmaklıklarının,
Demir çubuklarıyla.
Gelsin.
Ne aman dileyeceğim,
Ne de döveceğim bağrımı.
Sadece,
Diktatörün suratına,
Tükürür gibi,
Okuyacağım şiirimi...
Murat Darga


murat darga 1960 yılında kadıköy acıbademde doğdu